Her zamanki gibi yine sabah kalkmış ve siyah beyaz küçücük kareciklerle donatılmış kupasıyla kahvesini almış, dört kişilik bir kül tablasının, hesaplı olsun diye, yalnızca tek kişiliğini kullanıyordu. Biliyordu ki içinde birçok 'o' vardı aslında. Artık bunu biliyordu. Bunu anlayabilmesi için o günün diğer günlerden farkı neydi hiç kimse bilmeyecekti; belki gece uyurken hiçbir zaman hatırlayamadığı ama bilinçaltına işleyen rüyalardan biri, belki de güneşin matlığı, ya da sokakta oynamayan çocukların korku dolu sessizlikleri... İçinde barındırdığı 4 farklı kişilikle tanışmıştı işte.
Aslında varlıklarının hep farkında olduğunu o da biliyordu, belki korkuyor, belki de utanıyordu tanışmaya. Oysa 'içine' kapanık biri olarak, içindekilerle çoktan tanışmış olması gerekiyordu. Belki de içindekilerin pek de dışına açık kişilikler olmamasından kaynaklanıyordur. Yine ve yeniden; kim bilir? Yine ve yeniden; önemi var mıydı?
O'nlar için önemi olan tek şey artık bu farkındalığı yaşamaktı, bundan sonraki süreçte birbirlerini daha iyi tanıyıp, her birisini tamamlayabilmekti. Neden yok etmeyecekti de, aksine bütünlemeye çalışacaktı ki? Cevabını, hemen arkasından sokağa baktığı camın üzerine bordo bir rujla çoktan yazılmış olarak buldu. O sorunun cevabı değildi belki ama; o an, onlar için, o yazı yalnızca o soru için yazılmıştı ve büyük bir keyifle, yeniden sokağa çıkabilecek gücü içinde toplayışını adım adım hissetti. Ne mi yazıyordu?
No comments:
Post a Comment