Bir "gölge" olarak yaşamayı tattığında, hiç'in bir anda nasıl da her olabildiğini anlayacaksın...

Wednesday, July 24, 2013

Şimdi Düşünüyorum da

'Şimdi düşünüyorum da' diye düşünürken, 'şimdi' ne zaman diye düşünmeye başladı direk, ve daha hiçbir şey bile düşünmeden, daha ilk iki kelimenin etkisinde kalarak, planladığı tüm düşüneceklerinden vazgeçmişti bile. 'Şimdi' derken aslında neyi kastediyordu diye düşünmeye başladı bir anda ve daha önce hiç düşünmediği düşüncelere daldı...

Herşeyin ve herkesin kişisel olduğu bu 21.yüzyılın dünyasında 'şimdi' de kişisel olabilir miydi? Erdem! diyorlar bazen; çoğu kimse sevmiyor, bazıları da seviyor, katlanabilenler mi demeliydi yoksa. Peki ya zaman olgusu? Şimdi; herkes için, içinde bulunulan zamanı mı işaret ediyordu gerçekten? Dünyada gerçekten herkesin kabul ettiği bir gerçek var mıydı? Beklemek miydi şimdi, yoksa tüm cesaretini toplayıp yüzleşmek mi? Yine soru işaretlerinin arasında kayıp bir yolculuğa doğru çıkacağını fark edip geriye doğru bir adım attı. Adımını koyduğu yer ise boş değildi; kim bilir kaç gündür biriktirdiği bira şişelerinden birisinin üstüne bastı. Aslına bakarasan biriktirdiği de yoktu, bazen atması zor geliyor, bazen ise apartman görevlisi gelmiyordu. Ölüm için soğuk derler genelde, fakat Suskun son derece sıcak bir gece geçiriyordu fakat öte yandan bir çeşit ölüm duygusu da hissediyordu.

Ölüm sıcak olabilir miydi gerçekten? Zeus'un veya Hades'in, Tanrı'nın veya Şeytan'ın yanına gideceğine göre değişebilir miydi ki?

Suskun, oturduğu koltukta öylece düşünürken tüm bu düşüncelerin nereden geldiğini düşünmeye başladı. Arada sırada yapardı bunu, çünkü bazen öyle yerlere gidiverirdi ki, oraya nereden geldiğini bulma ihtiyacı hissederdi beyni. Çok zeki olduğundan falan değil, çok düşündüğünden... Çok düşünmek illa ki çok zeki olmayı gerektirmez ne de olsa; gün gelir düşündüğün hiçbir şey en ufak bir mantık belirtisi göstermez, gün gelir düşündüğün en ufacık şey adamı derinlere sürükler, karanlıkla yüzleştirir, bazen de aynayla...

'Şimdi düşünüyorum da' demişti Suskun, taa içinden, en derinlerinden. O kadar derinden söyledi ki, su yüzüne çıkana kadar yanında birçok soru işaretini de beraberinde getirdi. Bir süre sonra 'şimdi', o soru işaretlerini kaldıramayıp, öncekinden çok daha derinlere doğru tekrar batışa geçti. Suskun bir daha asla 'şimdi'yi yaşayamacak, hep derinlerde bir yerlerde kendisini, çevresini ve zamanı aramayla geçirecekti vaktini. O vakitse şimdi miydi, şimdiyse kime göreydi bunu asla bilemeyecekti. Üzerine bastığı bira şişesi çoktan onun dengesini bozmuş, Suskun'u, o anda, kendi odasının ortasına serivermişti. Kafasını sert bir şekilde masaya vurduktan sonra yere yığılan Suskun, hala bir soğukluk hissedemiyordu. O anda çok da iyi bir yere gitmeyeceğini anladı; fakat sıcaklığın ölümden mi, kafasından akan kandan mı olduğunu hiçbir zaman anlayamayacaktı. Tıpkı bizim gibi... Oysa günlerden bilmembe, yılın ise en bilmem mevsimiydi... Ne de olsa mutlak doğruyu hiç kimse bulamayacaktı; ne önemi vardı ki, o günün, o mevsimin, o kanın, o sıcaklığın...

'İzin ver de aksın hayat' dedi son nefesinden bir önce; 'ilk kez kendi istediği gibi' ise son nefesine yoldaş oldu.