Bir "gölge" olarak yaşamayı tattığında, hiç'in bir anda nasıl da her olabildiğini anlayacaksın...

Saturday, October 1, 2016

Eski Bir Kızılderili Ne Kadar Yanılabilir Ki?¿

The Cinematic Orchestra - Arrival of the Birds çalar arka planda. Geçmişi silmek mi? Mümkün mü? Dinlenebilecek herhangi bir şarkıda mutlaka bir geçmiş vardır sanırım. Günümüzün dünyasında kaydadeğer bir şarkı yapılmadığını, tüm o "şarkıların" geçmişte yapıldığını da düşünürsek, geçmişi barındırmayacak yeni bir şarkı arayışı da gereksiz oluyor zaten:) Hem niye silmek ki geçmişi? İyisiyle, kötüsüyle, mezarlığıyla, nikah salonuyla, Sakarya Caddesindeki barlarıyla, Dikmen'deki eviyle... 4/4lük bir insan olmanın zorluğu (hatta yeni anladığım kadarıyla imkansızlığı) insanı hepten yoruyormuş. Bir yerden sonra; kesinlikle bir yerden sonra KESİNLİKLE anlıyorsun ki, herkes tarafından sevilemezsin, herkesi memnun edemezsin. Fakat huzurluyum! Kimseyi üzmemek için olmaya çalıştığın 4/4lük olma mücadelesini de kesinlikle bir başkasını mutlu edebilmek amacıyla bir başkası olmak ile karıştırmamak lazım. Yorucu olan kısmı, insanları üzmemek için atacağın her adımı, söyleyeceğin her kelimeyi defalarca düşünüp yapmak. Fakat huzurluyum! Kimse gitmedi, ben gittim... Herkesin bir gün gideceğini düşünüp üzülürken ben gittim. Bir şeyler geçmişte kaldı, zamanla iyice üstü toz kaplayacak; doğa ve zaman hepsinin üstesinden gelecek. Bir şeyler de şimdi'm ile birlikte yaşıyor. Kalabalık, alabalık gibi gerçekten; dönemsel, geçici, belirli bir zaman aralığı olan. 24'ümde öğrendim ben dostluğu, abiliği, kardeşliği... 23'ümde öğrendim ben aşkı, sevmeyi, sevilmeyi... Zor yoldan öğrenmedim çok şükür ki. Fakat sanırım zoru sevdiğimden olacak, kalkıp kendim zorlaştırdım hepsini. İnsan olduğumu unutmama az kalmış meğerse. Yalnız kalması gerek ruhun, yalnız kalabilmesi gerek ruhumun... Hatalar, hatalar... Evet, çok yaptım! Bana da çok yapıldı. Kimi yargılayabilirsin ki? Hatalar yaparak büyümeyecek miyiz? Affederek ve affedilerek rahatlamayacak mıyız? Hangi insan, bir başka insanı yargılayabilecek kadar masum ki? Eski bir kızılderili ne kadar yanılabilir ki? "İnsan, kendinden bilir her şeyi."
Önceden "her şey" kelimesinin bitişik yazıldığını sanardım. Öyle ki koskoca bir şarkı yapılıp her yere "herşey" diye sunmuşluğum var. Fakat zaman, bugünün zamanı ve bugün tereddüt dahi etmeden "her şey" kelimesini bu şekilde yazıyorum. İnsan, hata yapar. Hata yaparım. Hala daha o eski -herşey- o şekilde duruyor orada, düzeltmedim ve düzeltmeyeceğim. O hatayı hep orada görüp, hata yapabileceğimi, asla mükemmel olunamayacağını kendime hep hatırlatabilmek için. Fakat -her şey- yazılışını da hep görebileceğim bir yere koydum ki, aynı hatayı bir daha tekrarlamayayım.
Olan eski -herşey-e olmuş olabilir. Beni affet -herşey-. Fakat ben sana teşekkür ederim, bilemiyorum alt tarafı bir kurumun belirlediği kurallara uymak ne kadar anlamlı ve doğru bir şey fakat günümüz dünyasında eğer ayrı yazılması gerekiyor deniliyorsa, ben seni hatalı yazmışım, hatalı yaşamışım. Affet! Fakat ben sana teşekkür ederim, bana bir hatamı gösterdiğin için. Mükemmelliğe giden yolda bir adım daha atmak için değil de, bir hatam olduğunu ve en azından o hatayı bir daha tekrarlamayacak olmama sebep olduğun için.
Şimdi mi? Geçmiş demek biraz koyuyor ama baktığın zaman dün bile 'geçmiş'tir... Yine de söylemekte fayda var; geçmişimden memnunum. Enteresandır; geçmişte daha önceki geçmişimden pek memnun değildim. Şuan bir sonraki geçmişimden memnunken, bu geçmişim, önceki geçmişimi de içinde barındırdığı halde nasıl memnun olabiliyorum, bilmiyorum. Sanırım son geçmişim, bir önceki geçmişimden daha çok geçmiş barındırıyor olsa gerek. Ya da son geçmişimin üstünden de yeterince zaman geçtikten sonra bu geçmişimden de mi bu kadar memnun olmayacağım? Sanmıyorum, olacağım bence.
Her neyse. İnsanları mutlu etmek güzel. Benim için özel olan insanları bencil bir şekilde, benim mutlu edebildiğimi görmek güzel. Bazen o kadar sahipleniyorum ki o özel insanları, benden başkası mutlu etsin istemiyorum. Bu da benim bencillikten anlayışım. 23'ünde ve 24'ünde "gerçek" insanları görmeye başlayınca daha bir sıkı tutunuyorsun, daha bir sahipleniyorsun insanları. Mahalle arkadaşın, apartman arkadaşın, karşı komşunun oğlu-kızı, sınıfta sıra arkadaşın, hiçbiri olmamışsa, hep bir yerlerden götürülmek zorunda kalırsan, en sonunda ben şurada yaşıyorum diyip kendi ayaklarının üstünde durup da sonunda fırsatını bulup da birilerini eş, birilerini dost olarak görmeye başlamak hem zaman alıyor, hem de alıp kimsenin götüremeyeceği bir yere kapatmak istiyorsun onları. Kapatmak istiyorsun ki zarar görmesinler. O yaşa kadar onlar nasıl yaşayabilmişler diye hiç düşünmeden. İşte geçmişimin öğrettiklerinden birisi daha. Sıkarsan, patlatırsın. Patlattıklarımı görebildiğim bir yere koydum ki bir daha o kadar sıkmayayım. Mükemmelliğe giden yolda bir adım daha atmak için değil de, bir daha aynı hatayı yapmamak için. Bir daha o kadar sıkmamak için.
Kutsal Ruh'a çok şükür ki, bir şans daha yakaladım. Sevenimle, sevmeyenimle, sevdiklerimle, sevmedikler-(.... düşündüm fakat gerçekten sevmediğim yok sanırım ....) hepsiyle birlikte ve bu kutsal şansımla hayatıma devam ederken sanırım önceki geçmişimden -önceden- ne kadar uzaklaşmak istemişsem, bu geçmişime büyük bir şükranı borç biliyorum. Her şey için teşekkür ederim geçmişim. İçinde benim önceki geçmişimi de barındıran geçmişim... Benim güzel geçmişim. Seninle barışıyorum! Derler ya; affetmek büyüklüktür falan diye, alakası yok bence; affetmek gönül ve kafa rahatlığından başka bir şey değil. Neyin büyüklüğü şu zamanda? Tuvaletlerde bile sabit ücret var artık, eskiden büyük-küçük ayrımı yapılırdı. Bırak büyüğü-küçüğü de, kafan-gönlün rahat olsun. Seninle barışıyorum, benim güzel geçmişim! Hoşçakal.

No comments:

Post a Comment